Öykü Gürpınar tarafından kaleme alınan bu yazı, Taşkışla Sahnesi’nin 2008-2009 sezonu prodüksiyonu olan “Dikkat! Anarşist düşebilir” oyunu üzerine yapılan eğitim-araştırma çalışmalarını ve oyunun dramaturji notlarını içermektedir.
Taşkışla Sahnesi, Ekim 2008’de, yeni dönem için oyun okumalarına başladığında, grupta genelde İtalyan halk tiyatrosu, özelde de Goldoni veya Dario Fo oyunlarından birinin çalışılması yönünde bir eğilim oluşmuştur. Son dönemlerde hem Türkiye’de hem de dünya çapında giderek artan polis şiddetinin topluluk için önemli bir sorun oluşu ve halk tiyatrosu öğelerinin etkin kullanımına olanak vermesi sebebiyle Dario Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyununda karar kılınmış ve prodüksiyon çalışmaları, temel eğitim çalışmalarının ardından, Aralık 2008 itibariyle başlamıştır.
Prodüksiyon çalışmaları 4 aşamada gerçekleştirilmiştir. Öncelikle yazar, oyun, oyunda ele alınan temalar ve bu temaların gündelik hayattaki yansımaları üzerine seminerler yapılmış ve konular tartışılmıştır. Sonra bir dramaturji ekibinin moderatörlüğünde dramaturji tartışmaları yapılmıştır. Üçüncü aşamada dramaturji notları, oluşturulan yazım ekibine aktarılmış ve yazım ekibi tercih edilen dramaturji çerçevesinde metinde değişiklikler yapmıştır. Son aşamada da sahne üstü çalışmalarına geçilmiştir. Bu yazı bağlamında yapılan çalışmalardan ziyade ürünü ve süreci anlamaya yönelik bir özet aktarılmaktadır.
SEMİNER ÇALIŞMALARI
Seminer başlıkları, oyundan yola çıkılarak dönem araştırması yapılmasını öngörmüş ve grubun oyuna getirdiği yoruma katkıda bulunmuştur. Seminer başlıkları şu şekilde sıralanmaktadır:
® Dario Fo, Hayatı, Eserleri
® "Bir anarşistin kaza sonucu ölümü" oyununun farklı sahneleme örnekleri ve metinde geçen terimlerin deşifrasyonu
® İtalyan ve Türk Halk Tiyatro Gelenekleri, İtalya'da Ortaçağ'dan günümüze tiyatro geleneği
® Foucault'nun "Hapishanenin Doğuşu" ve "Deliliğin Tarihi" kitaplarının aktarımı
® İtalya ve Türkiye'de 1960'lardan günümüze siyasi durum, toplumsal hareketler ve işkence vakaları
® Anarşizm ve felsefesi
Kaleme alınan bu yazı kapsamında seminer sunumlarının tamamının aktarılması yerine dramaturji tartışmalarında, yazım ve sahne üstü çalışmalarında belirleyici olan bazı noktaların aktarılması tercih edilmiştir. Bu bağlamda, seminer başlıkları yerine bu yazı özelinde kullanılmak üzere yeniden bir kategorilendirme yapılmıştır.
Dario Fo, italyan halk tiyatrosu geleneği ve politik tiyatro
Dario Fo, çoğunlukla, İtalyan Halk Tiyatrosu geleneğini günümüze taşıyan ünlü oyun yazarı olarak tanınır. Oyunlarında sıkça kullandığı trükler, fantezi, grotesk, taşlama, anlatı gibi öğeler ve benimsediği üslup dışında İtalyan Halk Tiyatrosu geleneği Commedia Dell’Arte’nin önemli tiplemelerini (Arlecchino gibi) ve durumlarını (lazzi) da sahneye taşıyan Fo, kendi tiyatrosunu şu sözlerle açıklıyor:
“Tiyatromuz için her türlü eleştiri yapılabilir, ama tiyatromuzun yaşayan bir tiyatro olduğunu, insanların konuşulduğunu duymak istedikleri gerçeklerden söz eden canlı bir tiyatro olduğunu ortaya koymak lazım. İşte bu nedenlerden ve kullandığımız dilin dolantısız açık bir dil olmasından dolayı bizim tiyatromuz bir halk tiyatrosuydu.”[1]
Kuşkusuz Dario Fo’nun İtalyan Halk Tiyatrosu geleneğinden beslenmesi onun ününü borçlu olduğu yegâne olgu değildir; Fo’nun tiyatro pratiğinde de vücut bulan önemli bir politik aktivizmi söz konusudur. 1947 yılında Antonio Gramsci’nin İtalyan Komünist Partisi tarafından basılan “Hapishane Defterleri” kitabından etkilenen Fo’nun çizgisi, bu dönemden itibaren “ana akıma karşı” – counter current – olarak şekillenmeye başlar.[2] Eserlerinde taşlamalarla bezediği politik göndermelerine rağmen, kendi tiyatrosunun “politik tiyatro” olmadığını iddia eder; çünkü ona göre “tüm tiyatro politiktir.” [3] Oyunlarında oldukça yoğun dönemsel göndermeler kullanması, Fo’nun oyunlarının çözümlenmesinde dönem araştırmaları yapılmasını zorunlu kılar.
Aktarılanlar bağlamında değerlendirildiğinde, Dario Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyunu için yapılması gereken ilk çalışma, yazarı bu oyunu yazmaya iten olguları araştırmaktır.
Piazza Fontana bombalaması, Guiseppe Pinelli ve 1969 Olayları
12 Ekim 1969’da Milano’nun Piazza Fontana bölgesinde bulunan Banca Nazionale dell'Agricoltura’da [Ulusal Tarım Bankası] bir patlama meydana gelmiş ve aynı gün içinde hem Milano’da hem de Roma’da iki bomba daha patlamış, bir bomba da patlamamış halde bulunmuştur. Bombalamalar, aralarında Guiseppe Pinelli ve Pietro Valpreda’nın da bulunduğu Roma’lı bir anarşist grubun üzerine atılır. 41 yaşında, iki çocuğu olan demiryolu işçisi Pinelli, gözaltına alındıktan 72 saat sonra şüpheli bir şekilde ölür. Emniyetin yaptığı açıklamalarda, rutin sorgulama esnasında Pinelli’nin kendini pencereden atarak intihar ettiği söylenir. İfadelerde yer alan ciddi çelişkilere rağmen, Pinelli’nin ölümünden sorumlu tutulan Komiser Luigi Calabresi ve diğer polis memurları delil yetersizliği nedeniyle mahkeme tarafından serbest bırakılır. Ancak Komiser Calabresi daha sonra sol-kanat teröristler tarafından intikam amacıyla öldürülür. Diğer tutuklu Valpreda ise 16 yıl hapis yattıktan sonra suçsuz bulunarak serbest bırakılır. Ne Pinelli ne de Valpreda’nın hüküm giydikleri suç kanıtlanabilmiştir. Neo-faşist Vincenzo Vinceguerra’nın daha sonradan yaptığı itiraflara göre saldırının amacı, dönemin İtalya hükümetinin “olağanüstü hal” ilan edilmesini sağlamak için toplum nezdinde bombalamaları artan işçi ve öğrenci hareketlerinin[4] bir ürünü olarak göstermektir.[5]
Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” ve “Deli”si
Dario Fo’nun 1970 yılında yazdığı oyun, az önce anlatılan olaylar dizisini temel almaktadır. Fo’nun oyunda ele aldığı olay, emniyet müdürlüğüne giren bir “deli”nin kısa bir süre önce polisler tarafından bina camından atılmış, ancak daha sonra “kazara öldüğü” bildirilen bir anarşistle ilgili gerçeği açığa çıkarma çabasını içermektedir. Delinin bu çabası, o dönemde İtalya halkının yüksek sesle söyleyemediği gerçekleri dillendirmektedir: Pinelli masumdur ve polis şiddetiyle öldürülmüştür. Oyun, bu gerçeğin tüm halka açıklanacağının ilan edilmesiyle sonlanır.
Oyunun ana eksenini Pinelli vakası oluştursa da yan temalarda yine döneme göndermeler yapan birçok olguyla karşılaşmak mümkündür. Oyunda yer alan emekli işçiler esprisi, toprağın altına gömülmüş silahlar, terörist saldırılar, savaşlara ve medyaya dair göndermeler, 1960-70 döneminden esintiler taşımaktadır.
Oyunun ana karakteri olan “deli”, İtalyan Halk Tiyatrosu geleneğinden fırlamış bir giullare’dir. Fo bu oyununda “Deli” karakterini yaratırken ortaçağ soytarısından (gullare) yararlanmış ve “kuralların dışındaki zeka” olarak tanımlamıştır. Böyle tanımlamasının bir nedeni de dönemde çıkarılan bir yasa ile akıl hastanelerinin kapatılmış ve akıl hastalarının toplumdan soyutlanmış bir biçimde tedavi edilmesinin yasaklanmış olmasıdır. Bu nedenle “deli” İtalya’da yasalarla korunan, halktan anlayış gören, dokunulmazlığı olan özel biri konumundadır. Fo, “deli” aracılığı ile söylemek istediklerini söylemiş ve deli karakterini yaratırken kendisinin de ifade ettiği üzere kendini düşünerek yazmıştır.[6]
Delinin “kuralların dışındaki zeka” olarak tanımlanması, Foucault’nun delilik ve akıl arasında olduğunu iddia ettiği paradoksu hatırlatır:
“… Delilik ile akıl sürekli olarak tersine dönebilen bir ilişki haline gelmektedirler, bu da her deliliği onu yargılayan ve ona egemen olan kendi aklına sahip; her aklı da onda gülünç gerçeğini bulduğu deliliğe sahip hale getirmektedir. Her biri diğerinin ölçüsüdür ve bu karşılıklı atıf hareketi içinde bunların ikisi de birbirlerini reddetmekte, ama bir diğerinin üzerine yaslanmaktadır… Delilik akla ilişkin bir biçim haline gelmektedir. Onunla bütünleşmekte, böylece ya onun gizli güçlerinden birini, ya onun ortaya çıkış anlarından birini, ya da onun kendi kendinin bilincine varabildiği paradoksal bir biçimi meydana getirmektedir. Delilik her halükarda ancak bizzat aklın alanı içinde anlam ve değere sahip olabilmektedir."[7]
Foucault’nun ele aldığı haliyle delilik ve akıl arasında oluşan antagonizma, ikisinin zorunlu birlikteliğini imler. Normal olmayan ya da norm-dışı denebilecek bir tavır ya da davranış üreten, yine aklın kendisi olacaktır. Ancak akıl, bu davranışı norm-dışı olarak tanımlayabilmek için norma dayalı (normal) olmayan bir biçime ihtiyaç duyacaktır ki bu da deliliktir. Bu bağlamda deliliğin akla içkin ve onu tanımlar bir konumda bulunması tezi, Fo’nun delisinin farklı bir çözümlemesine olanak sağlamaktadır: Deli, emniyet binasında üretilen aklı, yine o aklın ürettiği başka kişiler olarak (bir yargıç, bir doktor ve nihayet bir piskopos) ancak onlardan beklenenden “farklı” davranarak sorgular ve deşifre eder.
Oyun bağlamında türkiye’ye genel bir bakış
Oyunun ele aldığı tema bağlamında Türkiye’de 1960’lardan günümüze siyasi durum, toplumsal hareketler ve işkence vakaları üzerine bir araştırma da yapıldı. Bu araştırmadan çıkan genel değerlendirme, Türkiye’de de polis ve devlet şiddetine uğrayan, öldürülen, işkence gören bireylerin olduğu ve geçen 50 yıllık süreç içinde bu olaylara dair toplumsal bir yüzleşme yaşanmadığı, dolayısıyla Türkiye için polis ve devlet şiddetinin hala kanayan bir yara olduğu yönündeydi.
Günümüze gelindiğindeyse, özellikle 2007 yılında yaşanan “polis kurşunuyla ölüm” vakaları traji-komik bir hal almaya başlarken, 2008 yılında polis şiddetinin çocuklara da yönelmesi, etnik grupları ve muhalif, eylemci toplulukları hedef haline getirmesiyle kritik bir boyut kazandığı gözlemlenmiştir.[8] Devletin ölüm ve şiddet üreten mekanizmalarına dair Türkiye’de hukuki hesaplaşma sürecinin ağır aksak ilerlediği, gündemleştirilen vakaların toplumsal bir hesaplaşmayı teşvik etmek yerine medya malzemesi haline geldiği ve konu üzerine toplumsal bir duyarlılığın gelişemediği değerlendirmeleri yapıldı. Bu bağlamda Fo’nun oyunuyla günümüz Türkiyesi’nin içinde bulunduğu pratikler arasında paralellikler kurulması mümkün görüldü.
Dramaturjİ Tartışmaları
Dramaturji tartışmalarında şu aşamalar takip edildi:
® Oyunun ana temasının tespit edilmesi
® Grubun oyunla anlatmak istediği derdin belirlenmesi (Gruba göre oyunun ana teması)
® Grubun oyuna genel yorumu
® Grubun yorumuna göre karakter ve oyun dramaturjilerinin oluşturulması
Grubun tartışmalarından yola çıkılarak dramaturji notları derlenmiştir. Bu yazı bağlamında bu notlar aktarılacağından tartışma sürecinde izlenen aşamalar yerine yeniden bir başlıklandırma yapılmıştır.
Oyunun ana teması
Dario Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyunuyla öne çıkardığı tema, devlet-birey karşıtlığı, devlet için devlet anlayışı ve bu bağlamda bireye yönelen devlet şiddeti olarak belirlendi. Bu bağlamda delinin işlevi de, devletin şiddet ve ölüm üreten mekanizmasını sorgulama aracılığıyla görünür kılmak olarak yorumlandı.
Ardından oyuna grubun ne katacağı ve oyunla neyi anlatmak istediğine yönelik bir tartışma yapıldı. Otoriter bir devlet eleştirisinin ortaya konması noktasında ortaklaşıldı. Bu noktadan hareketle oyunun, bireyin haklarını ihlal eden ve karşısında yer alan devlet işleyişine bir eleştiri olarak ele alınması gerektiği konuşuldu. Merkezi ve hiyerarşik olarak örgütlenen bir devlet yapısı içerisinde, ona hizmet eden ya da etmeyen tüm bireylerin değersizliğinin, yüce değerler ve kişisel çıkarlar temeline dayanan ilişkilerin yozlaşmışlığının vurgulanmasına karar verildi.
Tartışmalar sonucunda karar verilen ana tema, şu cümleyle özetlenebilir: “Hiyerarşik olarak örgütlenen devletin bireyin haklarını gasp etmesine karşı, bireyin sorgulaması ve yapıyı görünür kılması gerekir.”
Oyunun bağlamı
MEKÂN ve Zaman
“Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” metni, 1969 İtalyası’nda geçmektedir. Mekân, bir emniyet binasındaki iki farklı odadır. İlk oda, Komiser Bertozzo’nun odası, ikinci oda ise ünlü pencerenin bulunduğu, Komiser Calabresi’nin odasıdır.
olay
Olay, yakın bir zamanda pencereden aşağı atlayarak intihar ettiği öne sürülen bir anarşistin ölümüne dair bir sorgulamanın yargıç kılığına girmiş bir deli tarafından yapılmasını içeriyor. Anarşistin şüpheli ölümünde oynadıkları rolün ortaya çıkması için sorgulanan Emniyet Müdürü ve Komiser Calabresi’nin suçlu olduğu delinin oynadığı oyunlarla ortaya çıkıyor.
oyundakİ karakterlerin yorumlanması
Belirlenen ana tema çerçevesinde, oyun ve oyundaki karakterler yeniden ele alındı. Oyunun mevcut kurgusunun hem oyuncu kadrosu, hem de ana tema açısından bakıldığında değişikliğe ihtiyaç duyduğu konuşuldu ve farklı kurgu önerileri tartışıldı. Bu tartışmaların sonucunda bir koro konseptinde karar kılındı.
Koro konseptinin ortaya çıkışındaki temel kaygı, Dario Fo’nun metnindeki deli karakteriyle oldukça ilişkilidir. Bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğinden, önce deli karakterinin analizi ve topluluğun bu karaktere yüklemlediği dramaturjiyi açıklamak faydalı olacaktır.
Delİnİn Dramaturjİsİ
Gerçekleştirilen seminerlerde, dönemin İtalyası’nda delilerin toplum içinde rehabilite edildikleri, raporlu oldukları takdirde “neredeyse dokunulmaz” oldukları aktarılmıştı. Toplum, delileri “öteki” olarak görmüyor; kendisinden “farklı” ancak bir arada yaşayabileceği biri olarak algılıyordu. Oysa günümüz Türkiyesi’nde “deli” olarak tanımlanan kişiler, toplumdan dışlanıyor ve marjinalleştiriliyor. Bu bağlamda, dramaturji tartışmalarında, Dario Fo’nun “deli” tiplemesini kasten seçtiği; çünkü İtalyan toplumunun hem özdeşleşebileceği, böylece harekete geçme itkisi uyandırabileceği bir karakter olduğu konuşuldu. Ancak Türkiye’de böyle bir karaktere seyircinin baştan mesafeli duracağı düşünülerek, daha kolay empati kurabileceği bir karakter oluşturulmasına karar verildi.
Delinin aktivist bir tiyatrocu olmasına bu bağlamda karar verildi. Oyuncu kimliğiyle “oyunu bozan” kişi haline gelebilmesi için normatif ve hiyerarşik işleyiş biçimine riayet etmemesi ve “hiyerarşinin dışında konumlanarak”, ona dışarıdan bakarak onu sorgulayabilmesi için emniyet müdürlüğündeki hiyerarşiye ahlaki bir bakış geliştirmesi gerektiği konuşuldu. Bu karakterin polislere oyun oynama kararının haklılaştırılması için ise orjinal metinde delinin tanıtıldığı birinci sahne baştan yazıldı.
Tiyatrocu-delinin, Fo’nun orjinal metninde olduğu gibi, bir kahraman olup olmaması bir başka tartışma konusuydu. Metnin yeniden ele alınmasıyla, seyircilerin de oyunu bozmaya ve sorgulamaya davet edilmesi hedeflenmişken ve bunun için deli karakterinin meşruiyet zemini değiştirilmişken, insanların uzanamayacağı bir noktada duran, son derece yetkin ve özgüvenli bir “kahraman”ın yine seyircinin gözünde marjinal bir noktaya çekilebilme riski olduğu konuşuldu. Bu nedenle tiyatrocu-delinin de çelişkilerinin, korkularının ve sınırlarının gösterilmesi gerekliliğinin altı çizildi. Koro konsepti, bu bağlamda ele alındı.
Koro Konseptİ
Delinin sahip olduğu erki daha fazla insana yaymak ve onu tek kahraman imajından sıyırmak için “koro”nun kullanılmasına karar verildi. Koronun dramaturjik ve biçimsel açıdan oyuna nasıl dahil olacağı ve nasıl bir kimliğe sahip olacağı sorunsallaştrıldı. Oyunun kurgusu gereği çok odaklı bir olay akışının seyirci açısından hem yorucu, hem de vurgulanmak istenen noktaları yakalamayı engelleyen bir biçim olacağı tartışıldı. Olay akışının akıcı ve tek odaklı olması gerektiğinden koronun oyun dışında bir başka odak oluşturmasındansa oyunla iç içe ve uyumlu olarak kurgulanması gerektiği konuşuldu. Kimlik tartışmalarına geçildiğindeyse koronun, deliyle ilişkileri göz önünde bulundurularak, devlet ve/veya polis şiddetiyle öldürülmüş insanlardan oluşmasına karar verildi. Böylece delinin onlar üzerinden kendi vicdanıyla yüzleşmesinin ve eyleme geçmeye karar vermesinin gösterilmesinin de ana temayı destekleyeceği belirtildi. Koronun sorgulama konusunda deliye ilham vermesi, hatta zayıf düştüğü noktalarda onu ikna etme çabası anlamlı bir yere oturuyordu. Böylelikle, sahne üzerinde koro vasıtasıyla hem delinin kendi karar verme sürecini, hem de karar verme sürecini etkileyen toplumsal hafızaya mahsus deneyimleri gösterme şansı yakalanması hedeflendi.
Koronun sahne üzerinde nasıl konumlanacağı, oyuna nasıl müdahale edebileceği tartışması bir diğer aşamayı oluşturdu. Koronun, tiyatrocu delinin ilk sahnedeki oyunculuğu ve cesaretinden etkilenerek kendilerini onlara göstermeye karar vermesi, koroyla delinin karşılaşması ve koronun “oyun” başladığında hem tiyatrocuyla hem de kendileriyle girdikleri tartışma süreçleri için yazım çalışması yapıldı. Koronun sahnede nasıl konumlanacağı ise dekor ve kostüm tercihleriyle çözüldü. Sahne üstünde sadece siyah, gri, beyaz renklerinin egemen olması ve vurgulanmak istenen unsurlar için de kırmızının kullanılması tercih edilmişti. Koronun ve arka panonun siyah olması ve ışık oyunlarıyla sahnedeki ikili yapının ortaya çıkarılması hedeflendi. Dekorlar da koronun içine girip çıkmasına olanak verecek şekilde tasarlandı. Böylece sahne üzerinde siyah-beyaz, mağdur-otorite karşıtlığı beslenerek koronun konumlanması için uygun ortam oluşturuldu.
Müdür, komiser ve polis üçlüsü
Oyunun belirlenen ana teması çerçevesinde emniyet binasında yer alan hiyerarşiyi vurgulamak için Müdür-Komiser-Polis üçlüsünün arasındaki statü farkının ve emir-komuta zincirinin vurgulanması gerektiği konuşuldu. Bu noktada metin üzerinde değişikliklere gitmek yerine, sahne üstünde reji müdahaleleriyle hiyerarşinin sivriltilmesi kararlaştırıldı.
Gazetecinin dramaturjisi
Orijinal metinde yer alan gazetecinin hem sıkıştıran, polisleri zorlayan, hem de yayımlanacak haberle yakalayacağı prestiji düşünen bir karakter olmasının oyun bağlamında neye hizmet ettiği yönünde bir tartışma yapıldı. Aynı karakterde iki özelliğin birden verilmesinin kafa karıştırıcı olacağı, üstelik eleştirilmek istenen medya yapısını ıskalayıp eleştiriyi zayıflatacağı konuşuldu. Bu noktada karakterin “magazinel medya” gazetecisi olarak yorumlanmasına karar verildi. Metinde değişikliklere gidildi; gazetecinin polislere yönelttiği sorular, skandal niteliği taşıyan bir haberin arayışı olarak yorumlandı.
sahne tasarımı
Kostüm ve dekor tasarımında renk tercihleriyle, objelerin biçimleriyle ortaya konacak estetik bir düzenin arayışına gidildi. Bu noktada German Expressionism akımından faydalanılarak sahne tasarımında geometrik, köşeli objeler ve siyah-beyaz tonlarında renkler tercih edildi. Koronun yaşadıklarının, tiyatrocu-delinin emniyet binasındaki ortamdan farklılığının vurgulaması için ek olarak kırmızı rengi de kullanıldı.
Emniyet binasının duvarlarını betimleyen ve mevcut düzendeki hiyerarşiyi çağrıştıran arka plandaki paneller, koronun en sonunda kendilerini göstermeye karar verdiklerinde içinden çıktıkları “bir başka dünyanın kapıları” olarak yorumlandı. Renk tercihleri bağlamında koronun siyah kostümlü ve yaşadıkları deneyimi gösteren kırmızı kan izleriyle çevrelenmiş beyaz suratlı tiplemeler olması tasarlandı. Emniyet binası ve içindeki karakterlerin de monoton bürokratik düzenin bir göstergesi olarak beyaz ve gri tonlarında kostüm ve aksesuarlar kullanması düşünüldü.
[4] “Hot Autumn” of 1969: İtalya’da işçi sınıfı ve öğrenci hareketlerinin yükseldiği 1969 yılı sonbaharı.
[5] Burada yer alan bilgiler iki kaynaktan derlenmiştir: http://www.answers.com/topic/accidental-death-of-an-anarchist-play-5 ve http://en.wikipedia.org/wiki/Piazza_Fontana_bombing
[7] Foucault, Michel. (2005) Deliliğin Tarihi. İmge Kitabevi. İstanbul
[8]Daha ayrıntılı bir inceleme için bkz: İnsan Hakları İzleme Örgütü. (2008) Adalete Karşı Safları Sıkılaştırmak. ABD. http://www.bianet.org/files/doc_files/000/000/038/original/turkey1208tuweb.pdf